MESCİDİ NEBEVİ
Nebevi sözcüğünün anlamı peygambere ait olmak demektir. Bu sebeple Mescid-i Nebevi aynı zamanda Peygamber Mescidi olarak da anılmaktadır. Bu mescit, Hz. Muhammed s.a.v. ve arkadaşları tarafından Medine’de yapılmıştır. Resulü Ekrem’in kabri de buraya gömülmüştür. Hz. Muhammed s.a.v.’in yanı sıra, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in de kabirleri burada yer almaktadır. Tarihsel ve dini kaynaklarda Mescid-i Nebevi’nin yapımına 622 yılında başlanmış ve bundan bir sene sonra da inşaatın yapımı tamamlanmıştır.
Mescit, ilk kez inşa edildiğinde günümüzdeki halinden çok daha basit bir yapıya sahipti. Bu kapsamda, inşaat esnasında hurma kütükleri kullanılarak kolonlar, dallar kullanılarak çatı ve taşlar kullanılarak da duvarlar yapılmıştır. Mescid-i Nebevi’nin bu dönemindeki yapımında minber ve mihrap kısımlarına yer verilmemiştir. Minber bulunmadığı için de Hz. Muhammed s.a.v.’in Cuma konuşmasını bir kütük üzerinde yaptığı bilinmektedir. Mescid-i Nebevi, 654 yılında bir deprem ve yangın atlatmıştır. Bu yapı sonrasında; Emevi, Abbasi, Memlük ve Osmanlı Devletleri tarafından yeniden yapılmıştır. Mescid-i Nebevi günümüzde avlu da dahil toplamda 400.000 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır.
Hz. Muhammed s.a.v. , Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in kabirleri Hücre-i Saadet bölümünde yer almaktadır. Bu bölüm, Mescid-i Nebevi yapılırken Hz. Muhammed s.a.v. ve ailesi için iki odalık bir yer olarak ayrılmıştır. Sonrasında 9 odaya ayrılan Hücre-i Saadet’e sonrasında bu din büyükleri defnedilmiştir. Hücre-i Saadet’te dördüncü bir oda boş olarak bulunmaktadır. Bura’ya da Hz. İsa’nın dünyaya tekrar gelip, Deccal’i öldürdükten sonra defnedileceği rivayet edilmektedir. Mescid-i Nebevi’nin bu bölümü, Osmanlı padişahı, 2. Mahmud döneminde tamir edilmiştir. Bunun yanı sıra, üzerine bir kubbe inşa edilmiş, bunun üzerine kurşun dökülmüş ve yeşile boyanmıştır. Bu kubbe “Kubbe-i Hadra” olarak isimlendirilmiştir.
Osmanlı Devleti 1517’den I. Dünya Savaşı sonuna kadar Medine‘yi yönetti. “Çöl Kaplanı” Fahrettin Paşa‘nın 10 Ocak 1919’da Medine Müdafaası sona erince bölgedeki 400 yıllık Osmanlı idaresi de son buldu. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) caminin doğu ve batı duvarlarını yeniden inşa etti, ve Süleymaniyye olarak bilinen kuzeydoğu minareyi ekledi. Peygamber’in mihrabı Şafi’iyya’nın yanına, Ahnaf adında yeni bir mihrab ekledi, ve Peygamber’in türbesinin (Hücre-i Saadet) üzerine çelik saçla kaplı yeni bir kubbe yerleştirdi. Kanuni Sultan Süleyman, Babürrahme (batı kapısı)’yi yenileterek sağ ve sol taraflarına Muhammed‘in alemlere rahmet olarak gönderildiğini bildiren ayet ile Osman Bey‘den Kanuni’ye kadar olan Osmanlı sultanlarının isimlerini yazdırmıştır.III. Murad (1574–1595) zamanından bugün de kullanılan minber inşa edildi. 1817’de II. Mahmud, kubbe ile kaplı mescidin güneydoğu tarafına Ravza-i Mutahhara inşasını tamamladı. Kubbe 1839’da yeşile boyandı ve o günden itibaren Kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe) olarak bilinir.
Sultan I. Abdülmecid (1839–1861) zamanında, Peygamber’in türbesi, üç mihrablar, minber ve Süleymaniyye minaresi hariç, bütün camii yeniden tanzim edildi. Kuzey tarafına bir abdesthane yapılarak genişletildi. Güney tarafındaki namaz yeri enine doğru iki misli büyütüldü, ve küçük kubbeler ile kaplandı. Kubbelerin içi Kuran’dan ayetler ve Kaside-i Bürde şiirinden beyitlerle süslendi. Kible duvarı Kuran’dan hatlarla yazılı cilalı döşemelerle kaplandı. Namaz yeri ve avlunun yerleri mermer ve kırmızı taş ile döşendi. Çevrili olan alanın batısına beşinci minare, Mecidiyye, inşa edildi.
“Fazla sevap umarak, içinde namaz ve ibadet için şu üç mescid dışında hiç bir mescid için yolculuk yapmak uygun olmaz: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksâ.” (Tecrid, IV, 199)
“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram dışında, diğer mescidlerde kılınan bin namazdan (sevap yönüyle) daha hayırlıdır.” (Tecrid, IV, 249).