KABE (MESCİDİ HARAM)

Mescid-i Haram, Mekke’de ortasında Kâbe‘nin bulunduğu Cami-i Şerif­tir. Halk arasında Harem-i Şerif de denir. Yeryüzünde ilk yapılan mesciddir. (Müslim, Mesâcid, 1)

Mescid-i Haram’da kılınan namaz diğer mescidlerde kılınan namazlardan yüz bin kat daha fazla sevaptır. (İbn Mâce, Salat, 195)

Mü’­min­le­rin kıb­le­si Kâ­be-i Mu­az­za­ma, Ce­nâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Ke­rîm’de:

“…Sec­de et ve yak­laş!” (el-Alak, 19) buy­ru­ğu ile ikâ­me­si­ni em­ret­ti­ği na­maz ibâ­de­ti­nin is­ti­kâ­met he­de­fi­dir. Ay­nı za­man­da bü­tün müs­lü­man­la­rın müş­te­re­ken te­vec­cüh et­ti­ği nok­ta, yâ­ni İs­lâm dün­yâ­sı­nın nab­zı­nın at­tı­ğı yer­dir.

İlâ­hî na­zar­la­rın in­san­da­ki te­cel­li­gâ­hı kalb olduğu gibi, kâ­inat­ta­ki te­cel­li­gâ­hı da Kâ­be’dir. Yâ­ni kâ­inât için­de Kâ­be, bir mâ­nâ­da in­san vü­cû­dun­da­ki kalb me­sâ­be­sin­de­dir. Bu se­bep­le hac, Kâ­be’nin ih­ti­şâ­mı­nı id­râk ede­rek, rikkat-i kalbiyye ile îfâ edil­me­si ge­re­ken bir ibâ­det­tir.

Beytullâh, yâni Allâh’ın evi olarak tavsîf edilen Kâbe’nin, Âdem -aleyhisselâm-’dan itibâren mukaddes bir mâbed olduğu ve gücü yetenler için onu haccetmenin farz hükmünde bulunduğu, âyet-i kerîmelerde şöyle bildirilir:

“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke’deki (Kâbe)’dir.

Orada ibret alınacak alâmetler vardır; (aynı zamanda Hazret-i) İbrâhim’in makâmı (oradadır). Kim oraya girerse, Hakk’ın gölgesinde emîn bir kişi olur. Oranın yoluna gücü yetenlere, (Allâh rızâsı için) «Beytullâh»ı haccetmesi, Allâh’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır (farzdır). İnkâr edenler de bilsinler ki, Allâh bütün âlemlerden müstağnîdir.” (Âl-i İmrân, 96-97

Kâbe’nin yapılışı hakkındaki rivâyetlere göre, Hazret-i Âdem ile Havva, cen­netten çıkarıldıkları vakit, yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yürürler. Kâbe’nin bulunduğu yere gelirler. Bu esnâda Âdem -aleyhisselâm-, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibâdet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavaf ederek ibâdet ettiği nûrdan sütunun tekrar kendisine verilmesini niyâz eder. İşte o nûrdan sütun orada tecellî eder ve Hazret-i Âdem, onun etrafında tavaf ederek Allâh’a ibâdet eder. Bu nûrdan sütun, Hazret-i Şît -aleyhisselâm- zamanında kaybo­lur, yerinde siyah bir taş kalır. Bunun üzerine Hazret-i Şît, onun yerine taştan, onun gibi dört köşe olan bir binâ yapar ve o siyah taşı binânın bir köşesine yerleşti­rir. İşte bugün Hacer-i Esved diye bilinen siyah taş odur. Sonra Nûh tûfânında bu binâ, uzunca bir süre kumlar altında gizli kalır. Hazret-i İbrâhîm, Allâh’ın emriyle Kâbe’nin bulunduğu yere gider, oğlu İsmâîl -aleyhisselâm-’ı annesiyle birlikte orada iskân eder. Sonra İsmâîl -aleyhisselâm- ile beraber Allâh’ın emri mûcibince Kâbe’nin bulunduğu yeri kazar. Hazret-i Şît tarafından yapılan binânın temellerini bulur ve o temellerin üzerine bugün mevcut olan Kâbe’yi inşâ eder. Âyetteki «Beytullâh’ın temellerini yükseltiyor.» cümlesi, bunu ifâde etmektedir.

0543 441 72 71
WhatsApp chat